ENKAZ PARÇALARI
Pür telaş bir sabah daha! Hızlı adımlarla vapura yürüyüş. Bu yürüyüşe hoş bir evre geldi bu aralar. Çeşitli idare davaları sonucunda Karşıyaka”nın göbeğine kurulan o şekilsiz çok katlı otopark yıkıldı ve yerine bir yeşil alan konduruldu. Eskiden insanlar ağaçların büyümesini beklerlermiş, oysa şimdilerde park oluşturmak şipşak bir işe dönüşmüş. Birkaç hazır ağaç, yetişmiş güller ve çarçabuk bitiveren çimlerle bir haftada park hazır hale geldi bile.
İnsanlar burayı çarçabuk benimsediler. Banklar, koyuldukları günden başlayarak günün her saatinde doluyor! Hatta üzerinde sevda nostaljileri bile oluşuverdi.
Vapurun güvertesinde yerimizi aldık yine!
Bu sabah hüzünlere uyanmış olmalıyım; gözlerim onca güzellik dururken karşıdaki çıplak dağlara takılıp kalıyor. Belki de çarçabuk oluşturulan parkla zıt bir duygu oluşturduğundan daha bir dikkat çekici bu yeşilsizlik bugün. İzmir”in en sevmediğim yanı bu. Sevdiğinin kusurlarını görmezden gelen aşık gibi gözlerimi kaçırıyorum bu görüntüden.
O yanımda, gazeteye dalmış görünüyor. Vapura yetişmek amaçlı hızlı yürüyüşümden şikayetini unutmuş gibi. Gazetenin sayfasında ağlayan Amerikalıların fotoğrafları! İkiz kulelerin önünde yapılan yeni bir törenden söz ediliyor. İnanamıyorum: Yakınları ikiz kulelerde ölenlere enkaz parçaları vermişler… Acıları sürekli ayakta tutarak, yapılan dehşet verici eylemlere haklılık kazandırmanın bir diğer adı işte. “Aman ha! Sakın unutmayın, size bunu yapma ihtimali olan herkese saldırın, parçalayın. Kim olduğunu bilmeseniz bile bizim size gösterdiğimiz düşmana saldırın. Alın bu enkaz parçalarını salonunuzun en görülebilir yerine koyun ki savaşı unutmayın!” demekten, yüreklerdeki acıyı çoğaltmaktan, düşmanlığı körüklemekten başka ne işe yarar ki enkaz parçaları? Yeni bir kan davası oluşturmaktan başka anlamı var mı?
Romantik bir yaklaşımla var!
Sevdiğini yitirmenin acısını ondan parçalar taşıyarak hafifletmeye çalışmak, son dokunduğu eşya varsayarak anısını yaşatmak belki. Ama biliyorum ki yönetenler bu tür romantik duygular taşımazlar. Özel yaşantıları nasıl olursa olsun bu tür duyguların yönetim anlayışlarında yeri yoktur. Erk, insanı insanca duygulardan uzaklaştıran tehlikeli bir hırstır. Yapılması istenen değil, gereken yapılır.
Gereken nedir? İnsanlara savaş naraları attırmak, yakınları dışındaki ölenlerin insan olduğunu unutturmak ve ölümlere sevinmelerini sağlamak mı? Kendinden ölenin acısını bir başka ölüm hafifletebilir mi?
Hüzün ve öfke arasında gidip geliyor duygularım; öfke hüznü besliyor! Yeşilliksiz dağlara bakıyorum yeniden. Hayalimdeki dağ imgesine hiç uymuyor bu görüntü. Yemyeşil olmalı dağ dediğin. Yer yer kırmızı gelinciklerle süslenmeli, ağaçlarında binlerce kuş şakımalı neşeyle. Yatıp gökyüzüne baktığımda ağaçlar arasından güneş gülümsemeli. Rüzgar kıskanmalı güneşi, hafif esintilerle ağaçların yüksek dallarını dalgalandırarak şaşırtmalı güneşi, kapatmalı ışınlarının yolunu. Güneş yine de sızmalı bulduğu her aralıktan. Dağ, yeşil olmalı.
Gözlerimle ağaçlar konduruyorum çıplak tepelere. Birer birer diktiğim ağaçlar ormana dönüşüyor. Kuşlar yolluyorum dallara. Güneş dünden hazır yapraklar arasında dolanmaya! Bulutların arasından sıyrılıp ormanıma yaklaşıyor. Cıvıl cıvıl bir orman, bunca uzaktan kuş sesleri duyuluyor…
Ani, hırçın bir rüzgar çıkıyor; şimşek çakıyor, gök gürlüyor… Kuş sesleri kesiliyor. Kulaklarımı kapatıyorum, gürültüden korkuyorum. Cıvıltıların yerini alan gök gürültüsüne sinirleniyorum. Gözlerimi şimdi kara bulutların kapladığını düşündüğüm gökyüzüne çeviriyorum. Görüntü şaşırtıyor beni, gökyüzü mavi! Yer yer beyaz bulutların koşuştuğu parlak, koyu bir mavi!
Gök gürlemiyor! Uçaklar geçiyor! Şimşek çakmıyor, dağlarım bombalanıyor. Kuşlar, ağaçlar alevler arasında! Yok oluyor oluşturduğum orman, dağlar yine çıplak. İnsanlar bombalanıyor. İnsanlar alevler arasında. Elimi uzatıyorum, ölü bir kuş konuyor. Bir enkaz parçası! Yüreğim kanıyor…
Savaştan, terörden, her türlü şiddetten elimizde kalan zaten hep enkaz parçası yüreklerimiz!
01/09/2012
Sinem Azbazdar DİNÇER