2011 yılında UNESCO tarafından 13 Şubat günü Dünya Radyo Günü olarak ilan edilmiş ve kutlanmaya başlanmıştır… Bu tarih Birleşmiş Milletler Radyosunun 1946’da ilk yayına başladığı tarihtir aslında.
Nedir Radyo? Devrini tüketmiş, eskimiş, üstünü dantelle örttüğümüz nostaljik bir kutu mudur?
Radyo sanıldığının aksine en geniş kitlelere ulaşabilen bir KİTLE İLETİŞİM ARACIDIR. Aslında nostaljik bir kutu olarak görülse dahi Türkiye’de Radyo dinleyicilerini sayısı oldukça fazladır. Ulusal Radyo Araştırma Derneğinin sitesinde yayınlanan verilere göre 14 Milyon hanenin 6 milyonunda radyo dinlenmektedir. Bütün akıllı cep telefonlarında en çok indirilen uygulama radyo uygulamalarıdır. Otobüste, metroda, tramvayda, yediden yetmişe bir çok insanın kulaklıkla radyo dinlediğini görüyoruz. Gece uykuya dalarken, sabah uyanınca, kitap okurken, en iyi arkadaşımız olmuştur radyo. 1920 yılından itibaren tam 85 senedir radyo popülerliğinden eksilmeden toplumun tercih ettiği iletişim aracı olmaya devam etmektedir.
Dünya Radyo Günü için yayınlanan mesajında UNESCO Genel Direktörü İrina Bokova; “Radyo toplumumuzun dışlanmış grupları başta olmak üzere, en geniş kitlelere ulaşabilen kitle iletişim aracıdır. Özgür, bağımsız ve çoğulcu radyo, sağlıklı toplumlar için zaruri, insan hakları ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi için hayatidir.” demektedir.
BBC Dünya Servisi’nden Michael Kaye ve Andrew Poperwell: “Radyo medya cinidir; bir şişeye sığacak kadar küçük, bütün kıtaları içine alabilecek kadar da büyük…” demiştir.
6 Mayıs 1927’de İstanbul’daki Sirkeci Büyük Postane’den Eşref Şefik Bey’in “Alo alo, muhterem samiin. Burası İstanbul telsiz telefonu” sözleriyle Türkiye’de yayınına başlayan radyo, hızla hayatımıza girdi. Çocukken çoğumuz içinde küçük insanlar olduğunu düşünürdük. Görmek için deliklerinden içeri bakar, hatta kimbilir kaç kez arkasını açıp içine bakmışlığımız, orasına burasına tornavida sokarak koca radyoları heba ettiğimiz anlar vardır. Lambalı radyolar devrinde garip lambaları bu küçük insanların evleri sanırdık.
Tabi herkeste radyo olmazdı o zamanlar. Kıraathanelerde ya da radyosu olan komşularda dinlenirdi radyolar, program bitmeden kimse yerinden kıpırdamazdı. Fakat radyonun önemi en çok da 2. Dünya Savaşı’nda anlaşıldı. Gelişmeleri sıcağı sıcağına aktaran haber bültenleri soluksuz dinleniyordu.
Almanya’dan gelen gurbetçilerin ellerinde saplı, renkli, seyyar ve pilli dünya radyoları ile bangır bangır türküleri ile gezerlerdi ilçe köy ve kasabalarında. Ne günlerdi.
Yıllar içinde radyolar evlerin baş köşesinde yerini aldı. Üzerleri en güzel danteller le örtülürdü. Akşam bütün ev halkı büyük bir keyif ile radyonun başına oturur kulaklarını dayar ajansları, arkası yarınları, radyo tiyatrolarını can kulağıyla dinlerdi. En bilindik radyo markası Philips’di, Radyo herkese hitap ediyordu; en çok da okur yazar olmayanlara…
seslerde parazitler, cızırtılar eksilmezdi. Arada bir dalgayı ayarlayan düğmeyi çevirip netleştirmeye çalışırdık. Hatta iki tokat atılırdı üstüne.Antenleri de bir değişikti. artı şeklinde
çatılmış iki çıtaya gerilmiş bakır tellerden oluşurdu. Evde yüksek bir yere asılırdı bu antenler. Yağmurlu havalarda kesinlikle açılmazdı radyo bizde. Yıldırım düşer korkusu ile.
Ülkeler radyonun önemini anladıklarından propaganda aracı olarak kullanırlardı ve çok farklı dillerden yayıp yaparlardı. Bozuk aksanlarıyla, Almanyanın sesi, Sofya, Bükreş, Atina ve Kahire radyoları revaçta idi. Hele arabeskin yasaklandığı dönemde, bangır bangır arabesk çalan Kahire Radyosu, devletin aynı frekanstan yaptığı tüm engellemelerine rağmen en çok dinlenilen radyo olmuştu.
Kaç sanatçı geldi geçti mikrofonlardan. “Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Safiye Ayla, Münir Nurettin, Ziya Taşkent, Alâeddin Yavaşça ve daha nice sanatçı İstanbul Radyoevi’nden evlere konuk olurdu. Radyoların altın çağı 60’lı yıllardı. Futbolseverler için naklen ama kesintili ve dönüşümlü maç anlatımları, radyo tiyatrosu, çocuklar için masallar, daha sonra 24 saat kesintisiz yayına geçildi. Atatürk’ün naaş nakli, 1960 Darbesi, 12 Mart Muhtırası, Deniz Gezmiş’lerin idamı, Kıbrıs Barış Harekâtı, gibi Türkiye’ye damgasını vuran olayları radyodan takip ettik”.
Hatta Resmi bayram törenlerini naklen verirlerdi. Bir de Kan anonsları vardı, hatırlarsınız: “Dikkat kan aranıyor. Kanı değiştirilecek bir hasta için 0 grubu grubu RH pozitif kana ihtiyaç vardır. Kan verecek vatandaşların Numune hastanesine başvurması rica olunur” Kaç kişinin hayatı kurtuldu kimbilir. Demirbank’ın günün tarihini verip günaydın dediği reklam anonsları… Bizler, zeki müren’in sohbetleri, harika radyo tiyatroları ile büyüyen şanslı bir kuşağız.
O zamanlar sadece Devlet Radyosu vardı. Özel radyo kurmak yasaktı. Gerekli ekipmanı satın almak ve kullanmak; Anayasa’nın 133. Maddesi, TRT Kanunu ve Telsiz Kanunu’na göre suçtu! Dolayısıyla “korsan” radyolar kuruldu. İlk canlı korsan yayın, Levent Korukent’te bir öğrenci evinden yapıldı, Çamlıca’dan 250 watt’lık bir antenle iletildi. Vericiler, Batı Trakya’dan eşek sırtında parçalar halinde getirildi. Levent’teki evde yayın yapan gençlerin ev sahibi eski TRT Genel Müdürü Tunca Toskay’dı. Ankara’ya ilk yayın telefon hattı üzerinden, İzmir’e bir otelin 33. katından, Trabzon’a ise Boztepe’den aktarıldı.
80’li yıllarda radyonun yerini televizyon aldı. Bu aşamada özel radyolar bir çıkış yolu buldu…Özel radyoda ilk haber programı denemeleri, Fatih Altaylı’nın “Bab-ı Ali Yokuşu” ve Ümit Zileli’nin “Sesli Gazete”siydi. Kurulan Europe & Anatolia Ajansı fazla dayanamadı. Özel radyolar mizaha ve müziğe yöneldi. 12 Eylül 1992’de dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ilk defa bir “korsan” yayına bağlandı. Fakat, 1 Nisan 1993’te özel, “korsan” radyolar kapandı, stüdyolar mühürlendi. Radyo “milli” olmalıydı. Bunun üzerine siyah kurdele eylemleri yapıldı. Yayına devam eden radyocularla yetkililer arasında araç kovalamaları yaşandı. Bu arada TRT FM kuruldu. Özel radyolar, Tansu Çiller döneminde açılacaktı. 1995’te çıkan kanunla RTÜK’ten frekans kiralayarak radyo kurmak mümkün oldu.
Radyo bir sestir. Üstelik ulaşılması çok kolay bir dosttur. Haber verme eğitme işlevi vardır. Her yere taşıyabilirsiniz. Dolayısıyla portatiftir, özgürdür.
Radyo hala analog yayında. RTUK den astronomik rakamlarla kanal alan radyolar ulusal veya yerel olarak FM yayıncılığı yapıyorlar ama radyoların digital yayına geçmeleri an meselesi. Otomobillerin internete bağlanması ile FM radyoculuğu sona erecek. Daha kaliteli daha özgür ve daha kapsamlı binlerce radyo dinleyici çekebilmek için en güzel en kaliteli yayınlarını yaparak birbirleriyle rekabet edecekler.
Şimdiki FM radyolarının çoğunda aşırı, bıktırtan bir reklam kirliliği var.
Radyo asla kapanmayacak, bitmeyecek yegane kitle iletişim aracı olmaya devam edecektir.
Dünya Radyo Günümüz Kutlu olsun.

Guglielmo Marconi bir mucit ve aynı zamanda bir işadamı olarak Hertz’in buluşunu geliştirdi ve 1896’da ilk telsiz sinyalini iletmeyi başardı.