Edebiyatın dizilere etkileri ve benim de teknik ekibinde bulunduğum ilk dizim: Bugünün Saraylısı..
Televizyon bugün bir evin olmazsa olmazlarından. İçinde haberden filme, diziden belgesele ne aranırsa bulunan bu müthiş icat, gündelik hayatımızın vazgeçilmezlerinden.
Önce 40 yıl öncesine geri dönelim; dinleyicilikten izleyiciliğe geçtiğimiz ilk yıllara… Televizyonun Türkiyeli seyircinin hayatına girdiği 1968 yılına.
Zira edebiyat uyarlaması dizilerle televizyonun Türkiye’deki tarihi örtüşür. Edebiyat uyarlamalarının beyaz camdaki ilk örnekleri TRT’de yayınlanır. Bu konudaki en önemli kaynak ise Özden Cankaya’nın TRT’yi her yönüyle ele aldığı “Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT 1923-2000” adlı kitabı.
Takvimler 31 Ocak 1968’i, saatler 19.30’u gösterdiğinde Ankara Televizyonu ilk deneme yayınını yapar. TRT’nin bu emekleme yıllarında ne 24 saatlik yayın yapılıyordur ne de dört gözle beklenen diziler gösteriliyordur. 1972 yılında Türkiye seyircisi ABD yapımı dizilerlerle tanışır. Atılgan’ı, Kaptan Spark’ıyla akıllardan çıkmayan “Uzay Yolu” ve “Görevimiz Tehlike” ekranlardadır. İlk yerli dizi “Kaynanalar” ve ilk edebiyat uyarlamaları bu yabancı dizilerden tam iki yıl sonra gelir.
Türkiye’nin ilk edebiyat uyarlaması dizisi ise, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne yaşar Ne Yaşamaz”ı olur. 1974’te Sait Faik’in “Kumpanya”sı da bir televizyon filmi olarak ekranlarda görünür.
İSMAİL CEM ETKİSİ
Böylelikle edebiyat uyarlaması dizilerin tarihindeki sayfalar da yavaş yavaş açılmaya başlar. Aslına bakılırsa, Türk edebiyatından yapılan dizi ve televizyon filmi uyarlamaları, İsmail Cem’in TRT’nin genel müdürü olduğu 1974 yılından sonra bir gelenek haline gelir. Türk edebiyatı dizi ve televizyon filmlerine bir senaryo kaynağı olur. Halit Refiğ, Ömer Lütfi Akad ve Metin Erksan TRT için Türk edebiyatından televizyona film niteliğinde uyarlamalar yaparlar.
Aziz Nesin ve Sait Faik’ten sonra seyirciyle buluşma sırası Halid Ziya Uşaklıgil’dedir. Behlül, Nihal, Adnan Bey ve Bihter ilk defa ete kemiğe bürünmüş halleriyle, Halit Refiğ yönetmenliğindeki “Aşk-ı Memnu” ile seyircinin karşısındadır. Dizi büyük bir ilgi ve beğeniyle karşılanır. Halit Refiğ, Abdi İpekçi ile yaptığı bir söyleşide uyarlama için “Aşk-ı Memnu”yu seçme nedenlerini ve dizinin topladığı ilgiyi şöyle açıklar:
“Film, bir aile hikayesidir. Televizyon seyircisini de aileler oluşturmaktadır. Bu yüzden TRT, benden klasik bir Türk romanını filme çekmemi istediğinde hem klasik bir değeri olan bir romanı seçmek, hem de TV izleyicisinin sadece kültür açısından değil, temaşa açısından da ilgisini çekecek bir roman olmasını düşündüm. Sanıyorum ki, bunların ilgi çekmede büyük payı oldu.”
TRT, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ından Halid Ziya’nın “Aşk-ı Memnu”suna, Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sından Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” oyununa kadar edebiyatın çeşitli dönemlerinin ve farklı ideolojik görüşlere sahip yazarların eserlerini ekrana taşır. 1979 yılında bir başka klasik eser televizyona yansır. Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak”ı. Aynı yıl daha önce “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”la ekranlara taşınan Aziz Nesin’in, bu sefer keskin bir hicvi taşıyan bir başka eseri olan “Seyahatname” televizyona uyarlanır. Dizinin yönetmeni daha önce pek çok edebiyat eserini filme çeken Atıf Yılmaz’dır. “Seyahatname” tam bir Aziz Nesin taşlamasıdır. Türkiyeli’nin aşırı konukseverliğini, Avrupalı karşındaki mahcubiyetini hicveder. 1979 edebiyat uyarlaması diziler açısından verimli bir yıl olur. Tarık Buğra’nın “İbiş’in Rüyası” adlı eseri de dizi olarak uyarlanır. Üstelik senaryoyu da Tarık Buğra’nın kendisi yazar.
‘80’ler Türkiye’deki en temel dönüşümlerin tarihidir. Türkiye’nin siyasi, edebi, ekonomik tarihi bu yıllarda yeni bir dönemece girer. Televizyon tarihi de öyle. ‘80’li yıllarla birlikte artık siyah-beyaz te-levizyonun yerini renkli televizyon alır. Bu yıllarda bir taraftan “Dallas”, “Heidi”, “Taş Devri”, “Şeker Kız Candy” gibi yabancı diziler bütün renkleriyle seyircilere merhaba derken, bir taraftan da edebiyat uyarlaması diziler yapılmaya devam edilir. 1980 yılında Yücel Çakmaklı bu sefer, Tarık Dursun K.’nın romanı “Denizin Kanı”nı yönetmek için kamera karşısına geçer. Hemen bir yıl sonra Tarık Dursun K.’nın bir başka romanı, “Alçaktan Uçan Güvercin” de ekrana taşınır.
Edebiyatla televizyonun ilişkisi sadece uyarlamalarla sınırlı değildir üstelik. Kimi zaman da edebiyatçılar dizi senaryoları yazmak için kaleme sarılır. Sözgelimi “Sekiz Sütuna Manşet”, senaryosu Attila İlhan’ın kaleminden çıkmış soluk kesen bir polisiyedir. 1982 yılında TRT ekranlarında gösterilir. Sinemaya yakın ilgisini bildiğimiz Attila İlhan’ın yazdığı tek dizi senaryosu bu değildir. Bir TV efsanesi haline gelen “Kartallar Yüksek Uçar”, “Yarın Artık Bugündür” ve “Teleflaş” da ustanın kaleminden çıkar.
TRT’nin edebiyat uyarlamaları ‘80’li yılların ortalarına kadar hız kesmeden devam eder. 1983’te Reşat Nuri Güntekin’in “Eski Hastalık” romanından “Yusuf ile Züleyha” adlı dizi, ertesi yıl ise Mithat Cemal Kuntay’ın aynı adlı eserinden uyarlanan “Üç İstanbul” ve Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa” adlı romanının uyarlaması gelir. Daha sonra benimde special effecctlerini ve jeneriğini yaptığım Refik Halit Karay’ın “Bugünün Saraylısı” adlı romanı dört bölümlük bir dizi haline getirilir.
Televizyonun en sevdiği yazarlardan olan Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak”, “Çalıkuşu”, “Yaprak Dökümü” romanları ve Halid Ziya Uşaklıgil’in “Kırık Hayatları” da aynı yıllarda ekranlardadır. Özellikle başrolünü Aydan Şener’in oynadığı “Çalıkuşu”, gördüğü ilgiyle TV tarihine geçen yapımlardan biri olur.
TRT, çok kanallı döneme geçişin ilk adımlarının atıldığı 1989 yılında da edebiyat uyarlamaları geleneğini bırakmaz. Mahmut Şevket Esendal’ın “Ayaşlı ve Kiracıları”, Orhan Kemal’in “El Kızı” edebiyat uyarlaması diziler arasına katılır. Şimdilerde televizyon ekranlarında izlediğimiz Kerime Nadir’in “Samanyolu” da aynı yıl televizyona uyarlanır. “Çalıkuşu”nu oynayan Aydan Şener bu sefer Zülal rolündedir, Tolga Savacı Nejat, Yaşar Alptekin ise Namık’tır. 1990’da ise “Hanımın Çiftliği” Fikret Hakan’lı, Aydemir Akbaş’lı, İlknur Bozkurt’lu bir kadroyla altı bölüm halinde seyirci karşındadır. 1991’de ise Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” adlı romanının uyarlaması gelir.
Bu uzun listeden de anlaşılıyor ki, televizyon Türkiye’ye girdiğinden beri edebiyat ile diziler arasındaki ilişki hep sıcak olmuş.
[sz-ytvideo url=”https://www.youtube.com/watch?v=rAS-mCNvJow” theme=”dark” cover=”local” responsive=”y” autoplay=”n” loop=”n” fullscreen=”n” disablekeyboard=”n” disableiframe=”n” disablerelated=”n” delayed=”n” schemaorg=”n” /]