
Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.
Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
İkinci Yeni’nin birçok şairi gibi Edip Cansever şiirini de önce bir bütün olarak algılamak gerekir. Zira temelde serbest çağrışıma dayanan İkinci Yeni hareketinde şiir, bir anlam sanatı olmaktan çıkıp görüntü sanatı haline gelir ve imajist bir karakter kazanır. Sözcüklerin gerek tek başınalığı gerekse diğer sözcüklerle ilişkisi karmaşık çağrışımlar, alışılmadık görüntüler yaratır. Buna oynanmış sözcükler ve yapıları değiştirilmiş cümleler de eklenince ortaya anlaşılması hemen mümkün olmayan, kapalı bir şiir çıkar. Bundan dolayı bu tür şiirlere önce genel bir bakışla bakıp sonra dizelerin oluşturduğu serbest çağrışımlara kendimizi bırakmamız gerekir.
Edip Cansever İnfilak’ta ayrılığın şiirini yazar; fakat bu, alışılageldik bir ayrılık hali değildir.Neden gidilmiştir, nereye gidilmiştir hiçbir şey net değildir. Son iki dizede çok uzaktan buluşan eller ve göz göze gelen iki insan ve birden bir patlama vardır. Patlama için seçilen infilak sözcüğü sizi adeta savurur ve şiirin ilk dizesinin önüne fırlatır: Ben gidince hüzünler bırakırım…
Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.
Bu dizelerde şair giderse hüzünler bırakacağını söyleyerek bireyselliğini öne çıkarır gibi olur. Ancak bu “ bırakırım” sözcüğüne bağlı olarak çağrışımı çoğaltır. Kendini fazla önemseme kokusu da vardır bu söyleyişte, tehdit de…Ardından “Bu senin yaşadığındır “ diyerek sanki hem sevdiğine hem de okura seslenir. Hani karşımızdaki ne derse desin herkes kendi yaşadığı, hissettiği kadardır. Ondan sonraki dizelerde anlam daha da kapalı bir hal alır. “ Bir ev sıkılır kadınlardaki “, “Bir adam sıkılır kadınlardaki “ ne demektir? Bu dizelerde evde sıkılan bir kadın da vardır, evdekileri sıkan bir kadın da.. Bu, ondan sonraki dize için de geçerlidir.
“ Seni sevmek bu kadar mı “ diyerek şair yine kendine döner ve “ O benim yaşadığımdır “ dizeleriyle kendini söyler görünürken ikinci dizedeki gibi herkes için olanı verir: herkes kendi yaşadığını bilir.
Şiirin ilk bölümü bittiğinde gündelik yaşamın sıradanlığı içinde yıpranmış sevgiler, kendi yaşadıklarımızla kalmış, her yönüyle söylenememiş duygular, ayrılık düşüncesinin ince sızısını düşünürsünüz de bitiremezsiniz bu da benim hissettiğimdir der devam edersiniz.
Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Bu bölümde şair tam anlamıyla serbest çağrışımlara bırakır kendini ve bizi. Birbirinden bağımsız gibi duran fotoğraf karelerini serer önümüze. Bir kuş imgesi çizer. Bulundukları yer belli değildir, bir yerlerdedir bu kuşlar.Onlar ne uçmak için ne görünmek için vardır. Bir türlü gösteremediğimiz duygularımız mıdır bu kuşlar? Yüreğimiz midir? Özverilerimiz midir? Kuşturlar;ama ne uçup giderler ne de görünürler. Orda olmayı seçtikleri için ordadırlar. Diğer yandan uçamayan bir kuş imgesi kısıtlanmış özgürlük düşüncesine de bağlar bizi. Pencereyi delen karanfil ve kendiliğinden kapanan kapı destekler bu düşüncemizi. Delinen pencere ve kapanan kapının oluşturduğu tezat imgelerin ne kadar güçlü olduğunu koyar ortaya. Karanfilin pencereyi delmesinde bilinçli bir eylem, kapının kendiliğinden kapanmasında bir doğallık da düşünülünce yeni boyutlar katılır şiire. “ İstesek sevişirdik, ama olmadı” dizesiyle tüm söylenenler hem beklenmedik bir biçimde cinselliğe hem de özgür bir iradenin varlığına gönderme yaparken daha önce düşündüklerimizi yadsıtacak noktaya getirir bizi.Bu bölümün son dizesi şiirdeki hüzün duygusunu acıya dönüşmüş olarak bir başka açıdan yeniden dile getirir. Üstelik sürekli bir acıdır bu: Biz değil yaşayan acılardır.
“Usu boşlayan, daha doğrusu usun mantıksal işleyişine sırt çeviren anlayış İkinci Yeni’nin belirgin özelliklerindendir. Başlangıçta Garipçilerin çıkışı da gerçeküstücülüğün izlerini taşır; ama İkinci Yeniciler gerçeküstücülüğü daha bilinçli benimserler. Gerçeküstücülerin bilinç dışına yönelişlerini, çağrışımlarla zenginleşen imgeciliklerini, düş, fantezi ve alay öğelerinden yararlanışlarını ustaca değerlendirirler. “ der bir yazısında Mehmet Doğan. Bu bölümde durum tam da budur.
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
Son bölümün ilk dizesini okuduğumuzda bir önceki bölümün son dizesiyle şairin bizi buradaki duygu ve düşüncelere hazırladığını fark ederiz: “Biz değil acılardır yaşayan.”, “Gitsem de her yerde biraz vardır.” Acının kaynağı da anılar ve anımsamalar oluverir. Hatırda zamansız bir plak, bir yandan plak dinleyen sevgililer imgesini oluştururken diğer yandan sessiz bir müzik öğesi ekler şiire. Otel kapıları ve istasyonlarla gurbet, ayrılık, yalnızlık ve hüzün kavramları harmanlanır. “Vardır o seninle birlikte olmak” dizesinde anımsama öyle yoğun ve güçlüdür ki artık çok uzaktan bile buluşan eller söz konusudur. Bir istasyonda ellerini birbirine uzatmış kavuşan sevgilileri düşündürecek kadar güçlü. Sevgililerin gerçekte ya da hayalde göz göze gelmiş olmaları sonucu değiştirmez. Sevgiliyle göz göze gelmek infilaklar yaratır.
İnfilak, çok güçlü patlamadır. Göz göze gelmenin önemini gücünü vurgular. Şiirin bu sözcükle bitmesi şiiri ulaşabileceği en geniş çağrışıma taşır ve açık uçlu bir final etkisi yaratır. İnfilaktan sonrası okurun düş gücüne bırakılıverir. Hüzünler bırakıp gitmeler,ayrılıklar, unutulmayan sevgililer,yabancılaşmalar, farkındalıklar, hiç beklemediğimiz bir anda saldırısına uğradığımız anılar her şey bu “ infilak” ın içindedir.
Mürüvet DİNDAR