



Malala Yusufzay
Malala, Taliban tarafından vurulduğunda okul servisindeydi. 15 yaşındaydı. Bugün bir genç kadın olan Malala yaşamına öyle şeyler sığdırdı ki, dünya bir felaketten kurtulan Pakistanlı Yusufzay’ın uluslararası platformda yükselişini izledi ve alkışladı. Bugüne kadar Nobel Barış Ödülü almış en genç kişi olan Malala, şimdi gıpta ile baktığımız, yürekten desteklediğimiz projelerin mimarı, kız çocuklarının eğitimi için canına dişine takmış bir çocuk hakları aktivisti. “Bir kızı okutursanız onun dünyasını değiştirirsiniz. Bir kadın ise dünyayı değiştirir.” İşte böyle söylemişti bir konuşmasında. Beni en çok etkileyen tarafı anne ve babasının Malala arkasındaki durmaları ve asıl gizli kahraman olmalarıdır. Malala, Taliban gibi acımasız bir terör örgütünün ortada olduğu ve çoluk, çocuk, kadın öldürmekten asla çekinmediği bir ortamda ortaya çıktı, karanlığa gericiliğe karşı direndi. Canını ortaya koydu. Bir anne ve baba olarak empati yaptığınızda küçücük kızınızın böyle bir tehdit altında kalmasını göze almak kolay değil. Genellikle ilk tepkimiz engellemeye çalışmak olur. Ama Malala’nın anne ve babası bunun tam aksine Malala’yı sonuna kadar destekledi ve teşvik etti.
“He Named Me Malala” belgeseline verilen bu isim de çok anlamlı. Baba Yusufzay, Malala Taliban tarafından vurulduğunda kendini suçlar, günlerce süren ameliyat ve acı sonrasında kızını bu acıya sürüklediği için belki pişmanlık duyar. Aslında korkusu, Malala’nın ebeveyn olarak babasını suçlama endişesidir. Ama Malala muhabirin kendisine sorduğu “Baban mı seni bu yola soktu?” sorusuna o çok anlamlı cevabını verir. “Hayır o bana sadece MALALA ismini verdi.” MALALA cesaret demekti…
Bu belgeseli mutlaka izleyin. Yaşamınıza çok şey katacaktır.
Gelin şimdi MALALA’nın o cesur mücadelesinin çok anlamlı hikayesini dinleyelim.
“2009 senesinde Taliban rejiminde bir kız çocuğu olarak yaşamanın nasıl olduğunu anlatarak, Gul Makai mahlasıyla BBC için bir blog yazmaya başladı Malala. Bu blog aslında Malala’nın kağıda yazdığı notların bir muhabire iletilmesi ve onun da bunları bilgisayara aktararak e-mail yoluyla BBC’ye ulaştırması aracılığıyla oluşturuldu. Kendi ülkesinde ulusal bir figür haline gelmesi tam olarak bundan sonra gerçekleşti. Daha 11 yaşındaydı.
O tek kurşun Malala’nın başına isabet etmiş, boynuna inmiş ve omzunda durmuştu. Peshawar’da beş saat süren bir operasyondan sonra kurşun çıkartıldı. Sonra Rawalpindi’ye nakledilen Yusufzay’ın yaşama oranı doktorlara göre yüzde yetmişti. Doktorlarının tedavisi için Almanya’ya gitmesi gerektiğini söyleyen Malala 13 Ekim’de uyandırıldı. Tüm dünyadan tedavi için teklifle gelen Malala Birmingham’a transfer edildi. 17 Ekim’de komadan çıkan Malala’nın durumu beyninde hasar kalmadan atlatabileceği anlaşıldı. 3 Ocak 2013’e kadar tedavi gördüğü Queen Elizabeth Hastanesi’nden taburcu olan Malala Şubat ayında kafatasından bir ameliyat daha oldu.
Tüm bunlar olurken Malala dünyanın gündemine oturdu. Devlet başkanları ve uluslarasası vakıflar saldırıyı lanetledi, ünlü şarkıcılar ve oyuncular Malala’ya iyi dileklerini gönderdiler. Madonna saldırının olduğu gün Los Angeles’ta verdiği konserde Human Nature isimli şarkısını Malala’ya ithaf etti ve pek çok kişi Malala Vakfı’na yüksek meblağlı para yardımları yaptı.
Haziran 2013’te Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yapan Malala, Buckingham Sarayı’nda Kraliçe Elizabet ile tanıştı. O senenin Eylül ayında Harvard Üniversitesi’nde bir konuşma yaptı, Ekim ayında da Barack Obama ile görüştü. Ekim 2014’te Londra’daki Girls Summit’e katıldı. Dünya Çocuk Ödülü’nü kazanan Malala Gazze’de 65 okulun inşa edilmesi için 50.000 dolar bağışladı.
Malala Birleşmiş Milletler’deki konuşmasını yaptığı gün onun doğum günü olan 12 Temmuz’du. Saldırıdan sonra ilk kez o gün bir konuşma yapmıştı, Birleşmiş Milletler o günü Malala Günü ilan etti. Yusufzay, ‘Malala Günü benim günüm değil. Bugün kendi hakları için seslerini yükseltmiş her kadının, erkeğin ve kız çocuğunun günüdür.’ Dedi.
Malala 10 Ekim 2014’te Nobel Barış Ödülü’nü çocuklara yapılan baskıya karşı savaşı ve her çocuğun eğitim hakkı için verdiği mücadele için aldı. Böylelikle bu ödülü alan en genç kişi oldu. Ödülü Hindistanlı çocuk hakları aktivisti Kailash Satyarthi ile paylaştı. Abdus Salam’dan sonra Nobel Ödülü alan ikinci Pakistanlı oldu.
Malala’nın 2013’te Ben Malala isminde bir kitabı çıktı. O dönemde yaşadıklarını anlatan Malala, aynı zamanda kız çocuklarının eğitimi için yaptığı çalışmaları da bu kitapta anlattı. Geçtiğimiz günlerde tanıtımı sosyal medyada paylaşılan He Named Me Malala (Adımı Malala Koydu) isimli belgeseli de gösterime girdi…
Cesareti ve yaptıklarıyla ilham verdiği tek alan insan haklarını kapsayan organizayonlar ve projeler olmadı Malala’nın. Bugün Malala dünyanın pek çok yerinde sokak sanatçıları içinde büyük bir ilham kaynağı. “(*)
(*): Yaşamı internetten derlenmiştir.



Rosa Parks
1 Aralık 1955 Perşembe… ABD’nin Alabama eyaletinin Montgomery şehrinde Rosa Parks adında 42 yaşındaki ufak tefek siyahi bir kadın terzi şehir fuarındaki işinden akşam saat 6’da çıktı. Çok yorgundu ve tek istediği bir an önce evine ulaşmaktı. Belediye otobüsünün ortasındaki “değişken” statülü koltuklardan birine oturdu. Montgomery belediye otobüslerindeki ilk 4 sıra koltuklar beyazlara aitti. Siyahlara en arka koltuklar ayrılmıştı. Ortadaki değişken statülü koltuklarsa beyazların sıraları doluncaya kadar siyahların da oturabilecekleri koltuklardı. Beyazların sıraları dolduğunda siyahlar oturdukları bu koltukları boşaltıp daha arkaya geçmek zorundaydılar. Eğer arkada da yer yoksa ayakta durmaları, eğer ayakta duracakları yer de yoksa otobüsten inmeleri gerekiyordu.
O akşam bazı beyazlar ayakta kalınca şoför arkaya doğru yürüyerek değişken statülü koltuklardaki siyahlara “kalkın” şeklinde bir el işareti yaptı. Değişken statülü koltukların ilk sırasındaki üç siyah erkek kalkıp arkaya yöneldi. Rosa Parks’ın yanında cam kenarında oturan siyah erkek de kalktı. Rosa Parks ise cam kenarındaki koltuğa kaydı ve kayıtsızca şoförün gözlerine bakmaya başladı. Herkes büyük bir şok yaşıyordu. Şoför kızgınlıkla neden kalkmadığını sordu. Rosa Parks yerini bir başkasına vermesi gerektiğine inanmadığı söyledi. Şoför polis çağırdı, Rosa Parks tutuklandı ve 5 Aralık Pazartesi günü mahkemece kamu düzenine itaatsizlikten 14 dolar para cezasına çarptırıldı.
381 gün boyunca Montgomery’de bir tek siyah bile otobüse binmedi. İşlerine, okullarına yürüdüler. Buldukları her özel araçla belediye otobüsü bileti fiyatına siyahları taşımaya başladılar. Bazı beyaz ev kadınları da arabalarıyla destek verdi. Belediye otobüslerini işleten şirket büyük maddi zarar yaşadı. Bazı otobüsleri adeta çürüdü. Şehirde öfke yükseldi. Beyaz çeteler işe yürüyerek giden siyahlara saldırmaya başladı. Bazılarını linç ettiler. Ancak siyahlar boykota devam etti. Eylem sonunda zafere ulaştı ve 21 Aralık 1956’da Yüksek Mahkeme’nin siyahların otobüslerde istedikleri yere oturabilecekleri yönünde karar vermesiyle siyahlar otobüs boykotunu sona erdirdiler. Beyaz ırkçıların tepkisi sert oldu. Otobüslere silahlı saldırılar gerçekleştirdiler. Siyahları dövdüler. Rosa Parks 1957’de ölüm tehditleri ve beyazların ona iş vermemesi nedeniyle önce Virginia’ya, bir yıl sonra da Detroit’e taşındı. Bir yandan çalışmaya bir yandan da sivil haklar hareketinde mücadelesine devam etti. Martin Luther King’in başını çektiği hareket giderek büyüdü ve 1964’te çıkarılan yasa ile başarıya ulaştı. Direnişin sembolü haline gelen Rosa Parks 24 Ekim 2005 günü 92 yaşında hayatını kaybetti.
Rosa Parks’ın o akşam bindiği otobüs günümüzde Detroit’teki “Henry Ford Müzesi”nde sergileniyor. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz otobüs işte o otobüs. ABD başkanı Barack Obama’nın oturduğu koltuk da işte o koltuk. O akşam Rosa Parks’ı siyah olduğu için belediye otobüsünün koltuğundan kaldırmak isteyen insanların ülkesinin başkanlık koltuğunda bugün bir siyah oturuyor.
Tarih kendiliğinden değişmez, onu değiştirmek için yüreği tutuşmuş insanlar gerekir. Yıldız yürekli kadın Rosa Parks gibi…(*)
(*):Alıntıdır.